20 Nisan 2010 Salı

M.




Ben bugün terk edildim.
Bugün ben terk edildim.
Terk edildim ben bugün.
Cümleyi nasıl kurarsam kurayım oldukça garip geliyor. Tahmin etmenin olanaksız olduğu bir önerme bu. Her şey daha farklı gidiyordu çünkü.
Gönül eğlendirme diye tabir edebileceğimiz hoş bir başlangıçtı yaklaşık 2 ay önceki… Sarhoş kafalar, mayhoş vücutlarla buluştu gecenin bir köründe. Sonra baktılar ki tenleri sevdi birbirini, devam vaktidir o zaman bu denildi.
Aradan birkaç hafta geçti.
Her şey kararında ve güzeldi.
Bu kadar kısa bir zamanda bile geçmişte güzel anılacak, unutulmayacak anılar birikti.
Anılar.
Onlarsız zaten bir birliktelik ne kadar gerçekmiş gibi hissedilebilir?
O anılar diri tutar aslında sevgiyi, paylaşımlar çoğaldıkça anlarsın bu işin aslında doğru gittiğini.
Güven verir anılar.
Güven bitti mi, anılar bitmiş demektir, halbuki kumbarada birikmeye devam ediyordular, geleceğe yatırımdı onlar.
Anılar oluşuyorken, güven dokuma ipliği gibi sağlam dokunurken ve sevgi devam edip giderken yol ikiye ayrıldı.
Her şey belediyenin hatasıydı.
Orayı kazı, burayı düzelt derken yolları da bir güzel ayırmıştı, şimdi böyle bir şeyin ne sırası vardı?
Kız kendini suçladı; “bu yola girdiysek benim hatam, senin dediğin yoldan gidilmeliydi.”
Çocuk önce sustu, sonra sen üzülme dedi.
Bunu yolun bozuk olduğu sırada bir diyebilseydi, bağırmasaydı, deli etmeseydi, yıpranmadan bu yürüyüş devam edebilseydi…
Etmedi.
Yol ikiye ayrıldığı sırada, bir de tek yön olduğunun farkında, geriye dönüp değiştirilemeyecek adımlarla ilerledi.
İkiye ayrılmış yolun önünde, eldeki kumbara parmaklardan sıyrılıp yere düştü, parçaları ve içindeki birikim öne, arkaya, yolun her tarafına saçılıverdi. Güven yok oldu, gitti.
Ortalık sessiz, bakışlar yerdeydi.
Kız üzülüyor, çocuk düşünüyordu.
Kız düşünüyor, çocuk susuyordu.
Yani kısaca, hiçbir şey hayra alamet değildi.
Çocuk savundu kendini; “bakışlarımda bakışlarının yansıması yok, benimkiler de parlak olmalıydı tıpkı seninkiler gibi.”
Kız geçmişe gitti, aynı çocuk gözleri kapalı, koynunda uzanırken aşık olma ihtimalini itiraf etmişti.
Bakışlar yalan söyler dedi, “bakma bana artık, seni gözlerin kapalıyken hayal edeceğim, yoluma öyle devam edeceğim.”
Çocuğun feri sönmüş gözlerini, geçmişi hatırlarken istemedi.
Bir hikaye sayfaları henüz dolmadan, kapağını kapatmaya yüz tutuverdi.
Halbuki kız cildi kalın tutmanın yollarını arıyordu.
Yine üzgündü, ama kafasını kaldırıp etrafındaki yollara bakınca ne mutsuzluklar olduğunu fark etti.
Geçer dedi, kısa ama güzel bir hikayeydi.
Öyle ki, özeti bile tek bir sayfaya sığıverdi…