15 Kasım 2009 Pazar

YASSAH KARDEŞİM!



Şimdi bu internet kullanıcıları yasaklara karşı bir duruşa sahiptir genel olarak. Hepimiz yasaklara karşıyız, hepimiz liberaliz, ne güzel. Geçen ay içerisinde gerek içki masalarında, gerek internette edindiğimiz sosyal ortamlarda, gerekse yasaklı sitelere girmeye çalışırken ya da bardan çıkıp kapılarda ekmek kırıntısına üşüşmüş kargalar gibi duruşup içişirken içimizden bir güzel küfür ettik, ne güzel.
Konuşmak, fikir geliştirmenin tohumudur. Ağzımızdan çıktığı anda uzay boşluğuna doğru yavaş ama emin adımlarla tırmanan o kelimeler, biz ucundan tutup beyin dediğimiz torbaya koymadıkça, sonra orada diğerleriyle kaynaşıp bir fikir doğurtmadıkça ne işe yarıyor bunun sorgulanması gerekiyor biraz.
Durumu biraz “alayına isyan”dan çıkartacak, reel, etli, canlı bir şekle sokmak, aktivist olmak, anarşist olmak gibi kavramlardan bahsediyorum. “bir şeyler yapmak”. Konumuz bu.
İnternet sansürleri hepimizin sinirlerini bolca bozdu, şimdi burada ne kadar anlamsız olduğundan bahsetmeme gerek yok. Yeterince bahsedildi zaten. Bu duruma karşı birileri, bir yerlerde, bir şeyler yapmaya çalışıyor, spesifik olarak internet sansürü hakkında, bilenleriniz vardır elbet. Biraz dillendirip, gençleri özendirmek de gerek.
Wordpress’in kapatılmasını son damla olarak gören siber alemin gerçek aktivistleri, sansüresansür isimli bir oluşum içerisine girdiler. Amaç neleroluyor’u ortalama internet kullanıcısının gözüne sokmaktı. Önce bir kemik kadroyla başladılar işe, zamanla büyüdüler, büyüdükçe ilk eylem projelerini yeşerttiler. Trafiği çok olan, az olan, belki de hiç olmayan yüzlerce blogla birlikte bir süre “kendilerini erişime engellediler”. Sitelerinin girişine ekledikleri basit bir kodla, o neleroluyor’u birazcık çıtlatmış oldular. Biraz çıtlattılar dediysem, Hürriyet, Cumhuriyet, Radikal, The Guardian, Osocio gibi pek çok gazete ve yabancı bloga haber oldular.
Sonrası…
Sonrasında durum sansür hakkında bir bilgi paylaşımından çıkıp, hadi sokağa çık ey geek, ey nerd! e döndü.
Çok afedersiniz tuvalete gitmeye üşenen internet bağımlıları, yapılanan poster hareketi için şehrin dört bir yanını kuşattılar. Taşa toprağa posterler, stickerlar yapıştırdılar, konsept yine site engellemeleri gibiydi: “bu bisiklete erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir” “bu davlumbaza erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir” “bu hatuna erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir”…



Kısa filmler geldi ardından, hatta destekçi yönetmenlerden. Halkın cahili, kekosu Facebook paylaşımlarına, ülke bölücüler sizi, nanik nanik diye mesajlar atarak motivasyonu bozdu hafiften, ama toparlanmak uzun sürmedi.
Sonrasında bir “yay!” hareketi. Çok gezdin tozdun, şimdi kıçımızı yayarak devam ediyoruz değil, manifestoları, videoları, haber linklerini, başlıklarını internet üzerinde olabilecek tüm sosyal mecralarda ölümüne yaymak, sinir bozucu hale gelene kadar yaymak, en fikir fakirine bile neleroluyor’u bir sordurmak, antipatik görünmek pahasına yaymak. Yayıldı da, şanıyla yürüdü bu eylem de. Emeği geçen herkesin click’ine sağlık.
Zaman geçti, bir bakmışız notalara da sansür vebasını bulaştırmışlar. Biliyorsunuz, sevgili Müyap vak’ası.
Hatta ironik olarak, aynı gün Müyap’ın ana sayfa haberi şöyleydi: “Türkiye internet erişiminde Avrupa’nın 7.si”. Biliyorum şu ağlanacak hale gülme meselesi…
Tam olarak bunun sonrasında çoktan son damlayla taşan bardaklar sel olup aktı, yeni oluşumlar kaçınılmaz hale geldi.
Yurtdışında sansürle ilgili var olan oluşumlardan en harbisi örnek alınarak bir “korsan parti” fikri vukuu buldu. Kısa sürede yüzlerce abone edindi. Ama reel bir parti sıfatını o an almadığından, kendi aktivist grubunu doğurdu; Netdaş, yani internet vatandaşları.
Tam tanımıyla; “Netdaş Hareketi, internet üzerine (ve üzerinde) odaklı politika yürütür. Düşünce, ifade ve iletişim özgürlüğünü; bireyin mahremiyet hakkını ve özel hayatın dokunulmazlığını; bilgiye erişme hakkını; yani internet kullanan bireylerin temel hak ve özgürlüklerini savunur. Net yansızlığından yanadır ve internetin toplum faydası için geliştirilmesine katkıda bulunur.”
Daha çok yeni olan bu 2 oluşum için Bilgi üniversitesinde bir toplantı düzenlendi, çalışma grupları oluşturuldu, Müyap aynı başlık altında yüzlerce maile maruz bırakıldı (spam olması engellenerek) ve bence en kuul olanı, hazırlanan bir albüm kapağıyla –özgür müziğime dokunma!- onlarca cd Müyap’a postalandı. Neleroluyor’u bu sefer, derinlemesine düşman topraklar yaşasın diye.
Savaş, sadece psikolojik yöntemlerle de kazanılır, evet.
Müyap, bu nerdlerin farkına vardı, arabesk/emo söylemlerle çıktı bu sefer izleyici karşısına. “insanlar biraz bilinçlendiyse, biz yediğimiz küfürlere razıyız” “benim derdim bedava müzik indiren 15 yaşındaki çocukla değil, Myspace’in patronuyla.” E be adam diyeceğim, susuyorum, konumuz yasak değil, hareket.
Şu anda bu oluşumlar hala internet üzerinde eylem planlarına devam etmekte, Müyap’ın uykusunda kabusu, siber dünyada tirojeni olmakta. Sosyal medyayı etkin olarak kullanmak nelere kadir, her gün gözümün içine soka soka kanıtlamakta.
Yapılanlar “aman ne ki, 2 yürüyüş mü yaptılar, 2 polis copu mu yediler” etkisi yaratıyor dışardan farkındayım. Ama eğri oturup doğru konuşmak gerek; bir konuya kanalize olup, tüm enerjini ona harcamaya insanlar “iş” diyor, bu nerdler ise “haklı direniş”.
Ve anladığım kadarıyla, bu konuda pes etmeye niyetleri yok.
Bilginin doğasını hormonlarla bozmaya kalkmak, içinde yaşayan kurtçukları kızdırabilir, ve kurtçuklar kızdıklarında, bağırsaklarınız bu işe hiç sevinmeyecektir. Tüm sansür yanlıları, bu sözüm de size gelsin. Hadi bakalım, iyi DNS’ler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder