13 Ekim 2010 Çarşamba

Tüm sonbahar aşıkları, buraya bakın bir...




Sonbahar geldi. Bir yazıya böyle başlanırsa bilin ki gerisinde sadece hüzünlü bir hikaye bulacaksınız. O yüzden şimdiden kendini kötü hissetmek istemeyen kapatsın sayfayı.

Sonbahar geldi. Kedi, kahve ve yağan yağmur laflarını bir kenara bırakıyorum. Bu klişelerden uzak bir hüzünlü hikaye olacak. Evet. Sonbahar geldi.

Anlatacağım hikaye öncelikle benden bir şeyler taşıyacak. Beni tanıyanların bu hikayeyi okuması biraz rahatsız edici olabilir. Beni tanıyorsanız lütfen bu sayfayı terk edin. Gidin, yağmur sonrası açan güneşten yararlanın, sokaklarda yürüyün filan...

Sonbahar geldi. Aslında bu mevsimi sevmiyorum. Dünyanın en melankoli insanı olmama rağmen sevmiyorum. Halbuki bir imaj yerleştirmek amacındaysam kalıpları kullanmayı öğrenmeliyim.

Cansu Elter
Melankolik
Sonbahar aşığı
Boş zamanlarında şiir yazıyor ve kedisini okşuyor.
Ha bir de hayatın acımasızlığı üzerine düşünüyor.
Evindeki tüm ışıklar sarı. Tasarruflu ampulden kaçınıyor.
Baygın bakışlı
Kitap rafının en güzel köşesini tutunamayanlara ayırmış.
Tutunamıyor.
Çok yalnız
Ailesiyle haftada bir telefonda görüşüyor.
Yengeç burcu ve tabi ki evcimen.

Klas oldu. Bu imaja uyarsam çok yakında birçok takipçi edinebilirim. Yazılarım dikkat çeker, hatta belki bestseller bir yazar bile olabilirim. Ama ne yazık ki sonbaharı sevmiyorum.

İyi bir hayatım olmasına ne kadar da az kalmış halbu ki. Neyse geçelim bunu.

Sonbahar geldi. Anlatacak çok şey var. Hikayeye neresinden başlasam bilemiyorum.
Bu kadarını halletmişken bile kahvem soğudu. Bu şartlar altında hikayeye başlamam mümkün değil. Yazı yazmanın da bir modu vardır ve bu sonbahar gibi hafif soğuk aylarda kahvelerin soğuma süresi daralıyor. Şu an bir fizikçi ya da mühendis ya da matematikçi ya da matematikten anlayan herhangi biri olup kahvenin derecesi ve havanın derecesine göre bir hesap yapıp sizi etkilemeyi çok isterdim ama malesef oğuz atay değilim. Size caka atabileceğim tek şey ... bayağı bir düşündüm ve öyle bir şey olmadığını fark ettim. Tv’de bir program var, melez bir dj sokakta yakaladığı insanlara uzmanlık alanlarına göre sorular soruyor. Bu ne konuda uzman olduğunu bilmezlik durumu yüzünden sokakta her melez gördüğümde aynı yakalanma gerginliğini yaşıyorum. Ha şöyle söylersem daha çok konudan kopmamış olurum: “mevsimin sarı yapraklarının donattığı kaldırımları arşınlarken, içimdeki derinlemesine yakalanma duygusu tüm hücrelerime kadar hissettiğim bir sancı haline gelmişti...”

Sonbahar geldi, ama ben yazın da melankoliğim. Anlatacağım hikayenin mevsimsel bir ağırlığı yok, genel havam böyle. Cümlede ne kadar çok sonbahar kelimesi geçerse o kadar çok okunma garantisi varmış gibi geliyor. Yaz aşklarından ayrılıp, eski sevgililerini özleyen her genç kız sonbahar kelimesinin büyüsüne kapılır. Birden hepimiz romantik oluruz, hepimiz haksızlığa uğramışızdır bir kere ve hepimiz bizi mahfeden o eski ‘lanet olası’ sevgililerimizin yaralarını sarma ihtiyacı hissederiz. Zehri panzehir zanneden bir kafa yapısı yüzyıllardır kadınların dna’larına erkeklerin bilinçli olarak yerleştirdikleri bir kalıp malesef. Bir akıllı olup bu gerçeği görememek –ya da daha acısı, bunu yazan kadın tarafından görüp de görmemezlikten gelip bir gerizekalı gibi davranmak- de bizim beynimizi daha farklı şeylere yormamızdan kaynaklanıyor malesef. Bknz. Sonbahar romantizmi.

Hormon dediğimiz şey ne kadar acayip. Ama bu konuya değinmeyeceğim.

Evet konumuız neydi, sonbaharın gelişi. Üniversitedeki canım hocam mario levi bir kitabı alırken ilk sayfasındaki ilk cümleye özellikle dikkat ettiğini söylemişti. Bunu online dünyaya uyarlama ihtiyacı hissettiğimden olsa gerek, bende böyle bir sonbahar cakası atmak istedim. Ve farkındaysanız kendi kendimi ele verdim ve bu satırlara kadar gelen birisi varsa onu da bu saatten sonra kaybedeceğimi kesinleştirdim.

İtiraf ediyorum, ortada bir hikaye filan yok. Her sonbaharın bir hikayesi vardır biliyorum, ama benimkinin nedense yok. Aklımı kurcalayan bir sürü konu var ama malesef bunlardan hiçbiri sonbaharla alakalı değil. Ha, sonbaharda kurcalamaya devam ediyorlar sadece. Bu mevsimi amaç değil araç olarak kullanıyorum. Tüm sonbaharseverlere duyurulur. Beni sevmeyin.

Sanırım size söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. Sonbahar geldi ve ben sonbaharı sevmiyorum. Bu da gelecekte çıkaracağım ilk kitabın sunu bölümü olarak kalsın, hoşuma gitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder